7 Kasım 2010 Pazar

ertelemek

Galiba birçoklarımızın hayatı hep bir şeyleri ertelemekle, hep sonralara, yarınlara bırakmakla geçiyor. İlkokuldan beri süregelen kötü bir alışkanlık olsa gerek diye düşünüyorum. Bıraktıklarımızı da çoğu zaman unutup bunların yerine daha başka ertelenecekleri koyuyoruz ve belki de geçen zamanın farkına varamadan, ertelenenlerden uzun upuzun, sonunu kestiremediğimiz bir yol, çıkışı olmayan bir tünel, çözemeyeceğimiz ve içinde sürekli kaybolacağımız bir labirent, bulutları delip geçerek gökyüzünü bile görmemize mani olan, hiçbir zaman da anlam veremeyeceğimiz çirkin, saçma sapan gökdelenler inşa ediyor, kendimizi de bu çıkmazlarda yaşamaya mahkum kılıyoruz.

Bir zaman sonra silkelenip kendimize geldiğimiz vakit hapsolduğumuz yerde geçmişimize bakıp teker teker hatırlamaya başlayacağız ne kadar çok şey yapmak isteyip de ne kadar çok şeyi ertelediğimizi, ne büyük heveslerle hayallerini kurduğumuz ideallerimizden/hedeflerimizden/ondan/onlardan nasıl kolayca, ne kadar sudan sebeplerle ve hatta bazen de hiç nedensiz nasıl vazgeçebildiğimizi görüp pişmanlık içinde sona geldiğimizi anlarız. Zamanı geri alabilmek için...

Farkındalık ve hayattan ne istediğini bilmekle ilintili olabilir birçok şey. Kimi şanslıdır, en baştan bilir ne istediğini. Bilir nereye ulaşmak istediğini ve ona göre yaşar, ne erteleyecek ne de bekleyecek vakti yoktur. 
Kimi de rüzgar nereye eser, nereye sürüklerse oraya savrulur, hep yalpalar, ayakta durması güçtür. Hayatı da bu sürüklenme içinde kayıp gider nasıl geçtiğini bile anlamadan...

Elde bir dünya ertelenenle kalakalıp kararsızlıklar içinde nefes alınamayacak bir duruma gelindiğinde ise ''keşke'' ler sıralanmaya başlar. Bundan böyle de ''sonra''ların yerini ''keşke''ler almıştır, hayırlı olsun, bu hayat bitmez....
Bu nedenledir ki ertelemeyin efendim, bugünü bugünde yaşayalım, yarın da hayalleri gerçekleştirecek zamanımız kalsın değil mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder